Bodrum’un Tarihi
Bodrum yarımadasının, en az doğal güzellikleri kadar zengin tarihinin sayfalarını araladığınızda, gizli kalmış hazineleri keşfetme ayrıcalığını tadabilirsiniz.
Yazı Chris Drum Berkaya

Bodrum yarımadasının tarihi ne kadar eskiye dayanıyor? 5.000 yıldan fazla! 1991 yılında Gündoğan’daki Peynir Çiçeği Mağarası‘nı inceleyen arkeologlar, Kalkolitik (Bakır-Taş) çağdan kalma (M.Ö. 5.000 – 3.000) boyalı seramikten çömlek ve kavanozlar ile bir taş balta buldu. Bu keşif, Batı Anadolu’da nadiren rastlanan Kalkolitik mağara yerleşmesinin bir örneği olması bakımından önemlidir. Bronz Çağı (M.Ö. 3.000-1.200) ise Anadolu’da bakır-kalay alaşımlı aletler ve bronz silahların yapıldığı aktif bir dönemdi. Yarımadada ayrıca, M.Ö. 1.400-1.200 yıllarına ait, geç Bronz Çağı Miken mezarları bulundu.

M.Ö. 1.000 yılı civarındaki Truva Savaşları’ndan sonra yaşanan göçlerde, Yunanistan ve Ege Adaları’ndan gelen Dorlar, körfezde bulunan küçük adada Halikarnassos adını verdikleri bir yerleşim kurdu. Dorlar, iç kısımlarda yaşayan ve M.Ö. 400’lere kadar kendi kimliklerini koruyan Karyalı ve Leleg kavimleri ile birlikte yaşamlarını sürdürdü.

Lelge Yolu

Lelegler, kendilerine ait bir yöntem kullanarak kuru taş duvarlarla sekiz ayrı tepe üzerine inşa ettikleri yerleşim birimlerinde yaşamaktaydı. Leleglere ait olduğu bilinen ve günümüzde Konacık tepelerinde yer alan Pedasa Antik Kenti, görülmeye değer tarihi noktalardan biridir. Diğer antik tepe yerleşimleri arasında, Alazeytin ve Çiftlik köyleri üzerindeki Syangela ve Theangela, Gürece üstlerindeki Telmissos ile Bağla sırtlarındaki Termera yer alır. Günümüzde, bu antik sitelere ait yapı ve duvar kalıntıları hâlâ yol boyunca uzanmakta; hatta, Leleg Yolu yakınındaki bazı yollar, yürüyebileceğiniz ve bölgenin o zamanki hâlini gözünüzde canlandırılabileceğiniz kadar iyi durumdadır.

Karyalılar ise, Bafa Gölü’nün bulunduğu Menderes Vadisi’nden Dalyan’daki antik Kaunos kentine kadar uzanan Karya bölgesine ismini veren antik halktır. Homeros, paralı asker olarak bilinen Karyalıların, Truvalıların müttefiki olarak savaştığını anlatır. Halikarnassos da Karya kentlerinin, Kral Karun’un ölümüne dek, merkezi Sardis’te bulunan Kuzey Lidya Krallığı’nın kontrolünde olduğu, M.Ö. 700 ile 500 yılları arasında İyonlar’ın müttefikiydi.

Bodrum Kalesi surlarının yanı başında, Halikarnassos’un üç ünlü antik figürünün heykeli bulunur: Kral Mausolos, kız kardeşi ve karısı II. Artemisia ile bize bölgenin daha önceki tarihini aktaran ve tarihin babası olarak bilinen yazar Herodot (M.Ö. 484-425).

Bodrum Kelesi

Lidyalılar ile dönemin ‘süper güçleri’ olan Atinalılar ve Persler arasındaki mücadelelerin sonunda, Karyalılar Pers hükümdarlığı altına girdi ve yerli halk arasından atanan satraplar (valiler) tarafından yönetilmeye başlandı. Mylasa’lı (şimdiki Milas) Hyssaldomos olarak bilinen ilk satrapın yerine, M.Ö. 392 yılında oğlu Hekatomnos geldi. M.Ö. 377’de iktidara gelen Hekatomnos’un oğlu Mausolos, bölgenin merkezini Halikarnassos’a taşındı ve Helenistik tarzda, çok kapsamlı bir yeniden yapılaşma programı başlattı.

Bu program kapsamında, Myndos (bugünkü Gümüşlük) ve Doğu Syangela dışı haricindeki yarımada nüfusu zorla Halikarnassos’a yerleştirildi. Mausolos, Bodrum Kalesi arkeolojik kazılarında kalıntısı keşfedilen bir de saray inşa ettirmişti. Günümüzde Mausolos’un şehir surlarının parçaları, antik tiyatro çevresindeki Göktepe’de görülebilir.

Şehrin en etkileyici bölümü ise, şehre açılan iki kapıdan biri olan ve restore edilen Myndos Kapısı’dır.

Bodrum’un öne çıkan bir diğer tarihi yapısı da 10.000 kişilik kapasiteli Antik Tiyatro’dur. Roma İmparatorluğu döneminde değişikliğe gidilmiş olmasına rağmen, Anadolu’nun en eski tiyatrolarından biridir ve Bodrum yaz konserlerine ev sahipliği yaptığı günümüzde bile 3.500 kişiyi ağırlayabilmektir.

Halikarnas Mozolesi

Mausolos kendisi için, zamanının en iyi heykeltıraşlarını görevlendirdiği bir anıtmezar inşa ettirmeye başlamıştı. Ancak, iktidarda kaldığı 24 yılın ardından hayatını kaybedince Halikarnas Mozolesi olarak bilinen, beş katlı devasa yapıyı, kız kardeşi ve karısı II. Artemisia tamamladı. Kraliçe, üç sene sonra kocası Mausolos’un yanına gömüldü. Antik Dünya’nın yedi harikasından biri olarak tanınan yapıt, dünya literatürüne de ‘mozole’ (anıtmezar) sözcüğünü kazandırmıştır. Burada bulunan müze ve kazı alanı, Halikarnassos şehrinin zirvede olduğu dönemin ihtişamını gözümüzde canlandırmamıza olanak sağlar.

Artemisia’nın ölümünden sonra, iktidar ardı ardına erkek kardeşlerine geçti. M.Ö. 344’te, Büyük İskender liderliğindeki güçlü Makedon ordusu şehrin kapısına dayandı. Şehir, kuşatma altında amansız bir mücadele vererek, Büyük İskender’e tek yenilgisini yaşatmaya yaklaştıysa da Myndos Kapısı’nda yapılan son çarpışma kaybedilince kent talan edildi ve mozole haricindeki yapılar yıkıma uğradı. İskender, Halikarnossos ile Karya’yı, Mausolos’un sağlığında ülkeden sürdüğü, en küçük kız kardeşi Ada‘ya verdi. 1989 yılında yapılan bir kazı çalışmasında bulunan, iskelet ile altın taç içeren mezarın Ada’ya ait olduğu sanılmaktadır. Bodrum Müzesi’nin bir salonu, Ada’nın restore edilmiş süs eşyaları, lahdi ve gerçek boyutlu bir maketine ayrılmıştır.

Büyük İskender’in yağmasından sonra bir daha kendini toparlayamayan kent, Roma İmparatorluğunun Asya eyaletine dâhil olunca bağımsızlığını yitirdi ve Roma’nın giriştiği çeşitli savaşlardan olumsuz şekilde etkilendi. M.Ö. 46’da Rodos yakınlarındaki Marcus Antonius ve Kleopatra ile savaşmak üzere yola çıkan Brütüs ve Cassius’un donanması, Myndos-Gümüşlük limanına uğramıştı. Daha sonra bir Roma-Bizans limanı ve kenti olan Myndos’tan, sualtında kalan liman duvarları ve taş pilon ile mermer sütunlar dışında günümüze ulaşabilen yapı pek yoktur.

M.S. 100’den itibaren, Roma İmparatorluğu’nun himayesinde barışçıl bir süreç geçiren kent, Hristiyanlığın resmi din olarak kabulünün ardından Afrodisyas’taki piskoposluk tarafından yönetildi. 4. ve 6. yüzyıllar arasında Aspat dağının eteklerinde Bizans liman kasabası Strobilos kuruldu. Bu dönemde, Kos ve Iassos ile Heraklia’nın keşiş manastırları arasında büyük miktarda hacı trafiği yaşandığı düşünülmektedir. Yapılan kazı çalışmalarında, bu çağa ait en az bir şapel bulunmuştur.

7. yüzyıldaki Arap akınının ardından, Bizanslılar 11. yüzyıla kadar yönetimde kaldı. Daha sonra, Türk boylarının Anadolu’ya yerleşmesi ve Menteşe Beyliklerinin Halikarnassos’u ele geçirmesi sonucunda, Bodrum Kalesi’nin yanına küçük bir Türk kalesi inşa edildi. 1.500 yıl boyunca ayakta kalmayı başaran Mozole, 13. yüzyılda meydana gelen şiddetli depremde yok olunca, şövalyeler yıkıntıya ait taşları Bodrum Kalesi’nin yapımında kullanmıştı. Kale duvarlarına yakından bakıldığında, farklı mermer parçalar ve günümüzde hâlâ ziyaret edilebilen Koyunbaba taş ocağından Mozole için özel olarak çıkarılan yeşil andezit blokları görülebilmektedir.

Osmanlı Türkleri, Bodrum’a yerleşim yerleri, camiler ve günümüzde gece kulübü olarak kullanılan bir Han inşa etti. Osmanlı Dönemi’ne ait en önemli yapıt ise, alçak taş duvar ile Milta Marina’nın içinde yer alan ve şimdilerde sanat galerisi olarak kullanılan Osmanlı Kulesi’dir. Bu kule, 1770 yılındaki Rus saldırısında Çeşme’de kaybedilen Osmanlı donanmasını yenileyen tersaneleri korumak için yapılmıştı. Marina’nın bahçesinde yer alan küçük mezarlıkta, Osmanlı Dönemi’ne ait pek çok mezar görmek mümkündür. Aynı dönemlerde, Liman Meydanı’nda bulunan (1723) Eski Cami ve zarif Tepecik camisi (1737) inşa edildi. Bir zamanlar ‘Paşa’nın evi’ olarak bilinen ve Bodrum Limanı’nda yer alan özel mülk ise, 70’lerden 90’lara kadar burada dünyaca ünlü konuklarını ağırlayıp turizmin büyümesine katkıda bulunan, Atlantic Records’ın kurucusu Ahmet Ertegün tarafından restore ettirilmiştir.

Eklisia

Bizans ve Osmanlı dönemlerinde, Rum Ortodokslarının inşa ettirdiği şapeller de yarımadanın önemli tarihi yapıları arasındadır. Bunların başlıcaları, Gümüşlük’teki Eklisia, Kadıkalesi Şapeli ve Bitez bağındaki Gara Şapeli’dir.

Bodrum Kalesi, şehrin geçmişle günümüz arasındaki en somut bağlantısıdır. 1915 yılına kadar Osmanlı kalesi ve hapishane olarak kullanılan yapı, I. Dünya Savaşı sırasında bir Fransız savaş gemisi tarafından bombalanınca ağır hasar gördü.

Bodrum’da henüz turizm patlamasının yaşanmadığı, bölge halkının tarım ve denizcilikle geçindiği Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk günlerinde, taş yel değirmenleri ile mandalina ve zeytin ağacı bahçelerine daha büyük evler inşa edilmeye başlandı. Restore edilen Bodrum Kalesi de 1964’te Bodrum Müzesi olarak halka açıldı.

Kentin denizcilik tarihi, “Halikarnas Balıkçısı” takma adıyla Bodrum’la özdeşleşen Türk yazar Cevat Şakir Kabaağaçlı’nın kişisel eşyalarının da sergilendiği Bodrum Denizcilik Müzesi‘nde anlatılır. Kabaağaçlı’nın kitap ve makaleleri, kent tarihinin geniş kitlelerce tanınmasına katkıda bulunarak Bodrum’un önemli bir turizm bölgesine dönüşmesine önayak oldu.

Kabaağaçlı’nın o ünlü sözü, Bodrum girişinde turistleri âdeta uyarırcasına karşılar: “Yokuş başına geldiğinde Bodrum’u göreceksin, sanma ki geldiğin gibi gideceksin, senden öncekiler de böyleydiler, akıllarını Bodrum’da bırakıp gittiler.”

Read also:  İlk defa gelenlere Bodrum rehberi
Total
5
Shares